Bundan bir süre önce Türkiye’ye gelip konferanslar veren, Amerikalı (Hint asıllı) Dr. Deepak Chopra’ya yaşamakta olduğu ABD’nin Memphis şehrindeki bir gazeteci savaşın önlenmesi konusunda “ilginç” bir fikri olup olmadığını sormuş.
Dr. Chopra, insanların kendi kendileri ile barışık ve sağlıklı yaşamaları için fikir üreten, ürettiği fikirleri öğrenmek isteyenlere de, yüksek fiyatlara konferanslar vererek düşüncelerini aktaran, ya da Memphis’teki lüks bakım evine gelip orada iyileşmek isteyenlere servis veren, daha çok Doğu Felsefelerini kullanan bir “uzman doktor.” Ama daha çok alternatif tıbbın olanaklarından yararlanmayı yeğleyen “new age” bir doktor. Amerikalıların da, fikirlerini her zaman ilginç buldukları birisi. Pek çok kitabı da var... Yani gazeteci, Dr. Chopra’ya yaklaşırken yanlış yapmamış, adresi doğru... Chopra’nın saptaması ise çok doğru... Dr. Deepak Chopra, dünyada savaş karşıtı mesajlar veren pek çok ünlü ve etkili devlet adamını adres gösteriyor ve “Eğer gerçekten savaşa karşı iseler, o zaman Papa II. John Paul’ün, Nelson Mandela’nın, Archbishop Desmond Tutu’nun, Dalai Lama’nın ve hatta Nobel |
|
Barış ödülünü almış olan tüm yaşayan ünlülerin bir olup, Irak’a, Bağdat’a gidip orada oturmaları gerekmiyor mu?” diye sorguluyor.
Bugün (Pazar, 16 Mart) Azor Adaları’nda yapılan savaş koalisyonunun, “kan kan, ille de kan” diyen toplantısından sonra, barış yanlıları gerçekten Birleşmiş Milletler ekibinin Irak’taki çalışmalarını sonuna kadar sürdürmelerini istiyorlarsa, Dr. Chopra’nın dediği yönde bir baskı oluşturmaya yönelmelidirler.
Ne ABD Başkanı, gözü dönmüş Bush efendi, ne de İspanyolların afilli delikanlısı, Papa’nın bulunduğu bir şehre bomba falan atamaz. İngilizlerin Blair efendisi de, zaten öbürleri ne derse onu yapar, çünkü biliyorsunuz, İngilizler de “uşaklık” geleneksel meslekler arasında sayılır...
Gelelim bu savaş ne zaman çıkar sorusuna!
Eğer, Papa, Mandela, Tutu, Dalai Lama ve diğerleri kalkıp Bağdat’a gitmezler ise, bu savaş, Birleşmiş Milletler’in ekibine “Bağdat’tan ayrılın...” mesajı verildikten 24 saat sonra çıkar. Ondan evvel de birşey olmaz, yani boşuna bizim acemi gazeteciler “yarın başlıyor, öbür gün saldırıyor” falan diye telâşlanmasınlar... Ama Papa, Mandela, Tutu, Dalai Lama ve diğerleri kalkıp Bağdat’a giderlerse, o zaman da bu savaşı atlatırız...
Kasımpaşalıya alenen tehdit
Bundan önceki, yine bu sayfalarda yazmış olduğum yazılarda söylemiş olduklarım, malumunuz olduğu üzere, teker teker olmaya başladı.
Yani ABD’nin en üst makamları, bizim Kasımpaşa’lıyı alenen tehdit etmeye başladılar ve “ya bize tezkereyi verirsin , ya da bırak parayı pulu, Irak’ın Kuzeyinde yeni komşular edinirsin, üstelik de bizim (ABD) yardımcı olacağımız komşular, yani yeni müttefiklerimiz olur bunlar” demeye başladılar. İkiye, hatta üçe bölünmüş olan Avrupa da bize dönüp “Barıştan yana kalın, biz yanınızdayız...” diyemiyor, çünkü onlar da bugünden yarına neler olacağını bir türlü kestiremiyorlar. Fransa-Almanya Barış Koalisyonu, Fransa’nın “Biraz daha uzatın BM’nin süresini, sonrasına bakarız” çatlak sesi ile tam bir koalisyon olmadığını gösterirken, Bush efendiye kucağını açmış olan İtalyan’ların Azor Adası toplantısında bulunmayışları da, gözden kaçmayan bir ayrıntı olarak duruyor savaş-barış denkleminin orta yerinde...
| İzlediniz mi bilmiyorum, ama Azor Adalarından yapılan basın toplantısında Teksaslı kovboy, atının sırtında pek rahat değildi... “Savaş olacak” diyordu demesine ama, yan çizebileceği açık kapıları da sıralıyordu, özellikle Birleşmiş Milletler’in dağılmasına yol açabilecek bir eylemin, kendi sonunu da getireceğinin bilincinde, daha doğrusu, ona, bunun böyle olduğu iyice anlatılmış, sabah sabah taze portakal suyunu içtikten hemen sonra anlatmışlar ki, anlasın!...
Bu arada bizim Kasımpaşa’lı, olabildiğince akıllı davranıyor ve güven oylamasını mümkün olduğu kadar uzatıp, BM’den çıkacak kararın ne olduğuna denk getirmeye çalışıyor, çünkü biliyor ki, BM kararı olmadan TBMM’den asker bulundurma konusunda hiç bir tezkere çıkartamaz, hele hele bakanlar kuruluna almadığı üç eski bakanın artık mecliste “faaliyet” göstereceklerini düşünürsek, işi daha da zor. |
Bir de tabii çenesini tutamayan, onun için de itilip kakılmaktan kurtulamayan Eski Milli Eğitim, yeni Kültür Bakanı Erkan Mumcu da, karşı karşıya kaldığı güç gösterisine yanıtını, meclis içindeki “çalışmaları” ile verecektir, bu arkadaşta “genel başkan fobisi” olduğu aşikâr, ANAP’ta da aynı şeyleri yaşamadı mı bir anlamda? Yani Adalet ve Kalkınma Partisi içinde, hükümete karşı oluşabilecek bir TBMM Grubu muhalefeti Tayyip Erdoğan’ın en istemediği oluşumdur, hele hele bunca yıldır beklediği başbakanlığı elde ettikten ve “Kasımpaşalıyız biz ...” dedikten sonra...
Tayyip Erdoğan’ın savaş karşıtı olması için, barışseverliğe gönül vermişliği falan gerekmiyor, onun iç politika hesapları ve yarınını kurtarması için ABD’den yana olmaması, en azından şimdilik böyle davranması gerekiyor... Zaten bu savaş işi biraz daha uzun sürerse tavsar, çünkü Azor Adalarındaki basın toplantısında Blair’in ağzından salyalar akarak söylediği gibi “4,5 aydır savaş diyoruz, daha bir halt edemedik, yapmamız gerekli...” Eeee, düşünsenize, petrolü akıtmak için 4,5 ay geciktiler...
Oya Kayacan, geçenlerde yazısının altına not diye koymuş, ona göndermiş olduğum bir e-maili.. İnanarak yazmıştım. “Bu savaş olmaz, Bush ve Blair de sonunda istifa eder...” demiştim, bu işler başladığı zaman.. Yine aynı kanıyı taşıyorum ama, tarihe baktığımız zaman, gencecik Sırp liderinin vurulup öldürülmesinin de altını çizmeden edemiyorum... Dünya Savaşı korkusu her yanımı sardı !...